Arama

16 Aralık 2010 Perşembe

77

İnsanların hayatlarını berbat etmeleri onların seçimi olsa da, bir şeyler yapabilmek isterdim.
Kesin diyebileceğim, insanların beynine işleyebileceğim düşüncelerim olmadı. Sadece hayatımı kolaylaştırmak adına düşünüyorum ve bazı şeyleri anlamam zamanımı alabiliyor.
İkili ilişkilerimde kendimi düzeltmek adına çok fazla düşünmedim, belki de onlara gereken önemi vermediğimdendir.
Ama kendimde en sevdiğim nokta, zamanla beraber dünyanın da sürekli değiştiğini unutmuyor oluşum. Değişmeliyim, eğer bu olmazsa kendimi yok etmekten başka hiçbir şey yapmam.
Yakın zamana kadar değişmemden rahatsız oluyordum. İnsanları değiştirmek veya onların değiştiğini görmek beni mutlu ediyordu. Ama kendimi buna alıştırdığım için pişman değilim. İç huzurdan bahsedebiliyorum artık.
İlişkilere önem vermemin gerektiğini, kendime önem vermeye başladığımda farkettim. Kendi adıma bazı çıkarımlar yapıp ona göre hareket etmeye başladığımda bunun artılarını göreceğimden emin olmasam da denemeye değer buluyorum.
Başarılı olmadığım her alanda değişmeliyim çünkü.
İlişkilerimde bir noktadan sonra sıradanlaşma olmadığını, yaşanılan duyguların yanlış yorumlandığını gördüm. Kendime yenilerek, kaybederek. Yaşadığım pişmanlıkları çöpe atmayarak doğru yaptığımı anlıyorum. Pişmanlıklarım, hastalıklarımdı ve onların ilacı yoktu.
Onlara panzehir hazırlamak için kimseden medet umamazdım, kendimi ayağa kaldırmak için hastalıklarımı kullandım. İşe yarıyor oluşunu görmek tıp dünyası için olmasa bile benim için oldukça umut verici oldu.
Sıradanlaşmanın korkusuyla yaptığım yanlışların bilincindeyim. Aslında bunun sadece benim yaptığım bir yanlış değil, genel olarak yapılan bir hata olduğunu anladım.
Sevgililer arasında yeni olmanın heyecanı tükendiğinde, aşkın da bittiği sanılıyor.
Aşk, sadece kendini düşünmeye başladığında, yalnızken mutlu olmaya çalıştığında, yalnız kalma duygusuna kendini kaptırdığında bitiyor bana göre.
Yeni başlayan ilişkilerde, yaşanılan duygu genelde alışılmadık oluyor ve tanımlanamıyor.
Aslında karşıdaki insan kapalı bir kutu ve onu keşfetmek heyecanlandırıyor kişiyi.
Beraber olunan insanın keşfedilmesinin ardından giden heyecanı aşkın ölmesi olarak tanımlamak belki de yapılan en büyük yanlıştır. Bu yanlış da, o ilişki öldüğünde ancak anlaşılır.
İlk tanışmadaki heyecanın yerini mutlak sadakatin alması, o heyecanı aramayı bırakabilmek ve karşındaki kişiye güvenmek aşkın en doğru tanımı bence.
İlişkilerin henüz başlarında yıkılma nedeni de, karşındaki insanı tanıdığında oluşmayan sadakat ve güvensizlik olduğunu düşünüyorum.
Ve insan kendini mutlu eden şeyin farkında olmazsa, ilişkinin ilerleyen zamanlarında hiçbir şekilde sıradanlaşmaktan kurtulamaz. Bu da kendi bebeğini öldürmekten farklı gelmiyor bana.
Boşanan her çift birer katil benim gözümde.
Aşkın tanımını yapmaya çalışmaktan, onu yaşamaya vakit bulamayan insanlar için keşke bir şeyler yapılabilse.
Aşk denilen şey karında uçan kelebek değil, beraberliğin geleceğine inanmaktır. Ve bu da düşünmekten çok yaşanarak anlaşılabilir.

0 yorum:

Yorum Gönder