Arama

5 Mart 2011 Cumartesi

78

Yazacak bir öyküm olsaydı, eğer daha güzel betimleyebilseydim hayatımı resim yapmaya hiç yeltenmezdim.
Tik, tak, tik, tak. Saatin sesini umursuyorum. Görüntüsü, akreple yelkovanın birbirine yaptığı kur umrumda değil. Genç hissediyorsan gençsin. Hayatın sana sunduğu yaşın veya cildindeki kırışıklığın sayısının ne önemi var ki? İsa'ya göre 1988 yılının yazında doğdum ama ben 90 yaşıma merdiven dikmiş bir ihtiyarım.
Saniyenin sürekli ilerlemesi sinir bozucu. Yaşlandığımı hissetmiyorum, zaten yaşlıyım. Uyutmuyor şu siktiğiminin saati. Tek sorunum bu.
Geceyle gündüzün arasında tek fark ışığın çokluğu ve azlığından ibaret bana göre. Tiner kokusu beni ne zaman bayıltırsa, gün benim için o an sona eriyor. Bu kadar basit.
Elimdeki fırçayı fırlatsam... Ne fırçaya kıyabilirim, ne de saate. Keşke hatıraları bu kadar umursamasaydım. Çekici tutsam, elimi kıracağım biliyorum. Kendim için ne zaman önemli olabildim ki zaten?
Etrafımda beş tane tuval var ve hiç biri bitmiyor. Sanki yemin etmişler birbirlerine. Bir noktaları sürekli yarım, eksik.
Düşünmekten odaklanamaz oldum yaptığım işlere. Düşünmekten düşünemez olduğum çizdiğim hayatları, insanları. Acaba suratına yara çizdiğim adam da düşünüp bana küfrediyor mudur? Hayatının boktanlığıyla ilgili bana ağız dolusu hakaretlerini savuruyor mudur?
Suratına bir çizik daha atmak istedim. Bir fırça darbesi. Belki boğazını koyu kırmızıya boyamalıyım. O zaman düşünemez, o zaman bana hakaret edemez, o zaman susar. Ben kazanırım her zamanki gibi.
Duyabileceğim sesler yok bulunduğum yerde, görebildiğim şeyler kısıtlı. Penceremin dışı mavi. Hani sokak? Hani arabalar, egzos sesleri? Basit bir hayatı yaşamam için buraya yollandım ben, cehennemi yaşamak için değil.
Etrafım, odam bomboş. Önüme baktığımda gördüğüm bir şey yok. Korkuyorum oraya bakmaya, görmek istediğim bir şey yok zaten.
Tuvallerime odaklanmalıyım. Neden başaramıyorum bunu? Neden sesim çıkmıyor? Neden elimdeki fırçayı oynatıp bir şeyler çizemeyecek kadar düştüm ben?
Acaba diyorum. Tanrı dediğim şey acaba anlıyor mu beni? Anlıyorsa neden buradayım peki? Neden yalnız ve sessizim bu odada?
Duruyorum, sakinim, tamam! Duyuyor musun beni? Varsan duymalısın, mecbursun buna! Eğer yüzlerce yıl bir müzede sergileneceksem yalnız olmayı haketmiyorum. Bir sandalye ve bir insan yeter bana. Cinsiyeti önemli değil.
HADİ ÇİZ!

1 yorum:

Azam Eli dedi ki...

Öf amk çoğsel bi yorum yapmıştım gönderilemedi. Neyse bir daha deneyeyim. (:

Resim yapmak güzel şeydir. varlıklara fırçanla can verirsin gibi hissedersin. karşında bomboş bir dünya durur ve sen onu doldurursun. Bir nevi yaratıcı görevi üstlenirsin. Her şeyi muhteşem dizayn etmek zorundasındır. Tanrı'nın da görevi bu değil midir zaten? Bizler tanrının yarattığı dünyada zaman zaman mutlu olur şükrederiz, zaman zaman sıkıntılı olur isyan ederiz. O yüzden en güzeli kahramanlarının sesini dinle. (:

Eline sağlık.

Yorum Gönder